juneight
28 Şubat 2014 Cuma
3 Aralık 2013 Salı
Bende, bu kadar çok buradan çıkma isteği uyandıran ne? - What makes me want to go out of this place that much?
"biraz olanaklılık, yoksa boğuluyorum"
(deleuze)
"önce politika vardı"
(guattari)
"yaralarım benden önce de vardı"
(bousquet)
Açık Alan Sanat Kolektifi'inin Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde 7 Eylül 2013 saat 18:00'da açılışını düzenlediği Zemberek Sergisi'nden.
İkinci bir emre kadar şişelerinizde kalacaksınız!
Başımıza Büyük Büyücü verdiler; görevi, ne pahasına olursa olsun her birimizi, kendi fabrikasyon
şişelerinden uygun gördüğü bir tanesine tıkmak ve önbelirlenmiş kısırdöngüsel bir varoluş içerisinde
sonsuza dek muhafaza etmek. Ara-mızda, ara-larda dolaşan; iktidarlarıyla, devletiyle, ailesiyle,
gelenekleriyle, şirketleri, ordusu, polisi, okulu, hapishanesi, cinsiyeti, dili, kültürüyle; sinsi, çoğu
zaman cisimsiz kuvvetlerle iş gören; ölümcül, nevrotik bir aygıt. Kentin en ücra köşesindeki duvarın
üzerinde bile O’nun imgesini görüyorsak eğer, eğer yürüyorsak ve sağımızda solumuzda, önümüzde
ardımızda O’nun varlığını hissediyorsak, öyleyse, hala birer budala gibi özgürlüğün çayırlarında
yürüdüğümüzü sanamayız. Şeffaf şişelerimize mahkumsak.. eğer Dışarı’ya çıkmamıza hiç izin
verilmediyse.. Bir şişenin dibinden ne yazılabilir? Daha iyisi, bir şişenin içinde nasıl nefes alınır?
“Biraz olanaklılık, yoksa boğuluyorum”(Deleuze).
Toplumun her düzeyinde yaygınlaştırılan bir sömürü sistemi-Eski kölelik biçimlerinin, incelikle
gizlenmiş, etkin bir şekilde politik ve kültürel boyun eğmeye dönüşmesi- Tüm yaratıcı oluşların
kendilerini kendi ifadeleriyle kurabilmesine fiilen engel olunarak bireysel ya da kolektif yaşama
anlam kazandırmanın olanaksız kılınması-Saç diplerine dek sefalete batırılmış aile şebekeleri-buna
rağmen hala üremeyi salık veren tacir ve papaz ırkı-Sevme yetimizin söndürülmesi-aşkı eziyorlar!-
Soyutta işleyen bir zekanın yerini almış, yalnızca halihazırdaki olgulara tutunan maddeci zeka-İkiliklere
hapsedilmiş bir cinsiyet algısı-Kadın mısın? Erkek mi?- Kadının arzu akışlarının kesilmesi.-Yönetici
toplumsal mantık uyarınca inşa edilmiş hegemonik erkekliğin her koşulda heteroseksüellik ile birlikte
kurulması ve bu ikilinin daimi olarak birbirini beslemesi- Felaketin, gündelik yaşamlarının bir parçası
haline getirildiği trans bireyler – Vatan/bayrak tapıcılığı ve o da kanlı militarizme ve yasal barbarlığa
dek.. ”Yaralarım benden önce de vardı”(Bousquet).
Eylemde olan, ve yaşamı olumlayabilecek, onu çoğaltabilecek, çeşitlendirip zenginleştirebilecek
gerçekliklerle olan bağlarımızın koparılışı. Yavaş yavaş işleyen fiziksel ve moral bir
işkence..Kendimizi sürekli bir kaygı ya da korku psikozunda yakalayışımız..
“Hayatta kalmaya çalışmak, ölmektir”(Tournier).
İşte böylelikle, başka bir yaşamın mümkün olamayacağını kabul etmeye zorlanıyoruz. Diğer taraftan;
tüm alıkların anası olan Umut; tam anlamıyla bir skandal yeri olan bu dünyada, iplerini, mutlu gelecek
görüntüleri sunduğu kurbanların başları üzerinde sallandırmaktan geri kalmıyor..
Cüneyt Çelik, kaçış ya da kurtuluş adına bize burada herhangi bir şey önermemiş -ki sanatçıdan
bunu beklemek de düpedüz saflık olurdu. Önceden çizilmiş verili bir yol, ‘güvenle izlenebilecek bir
yol’ (methodos) yoktur çünkü. Bizim geçeceğimiz ve ancak bizim geçişimizle husule gelebilecek
noktalardan müteşekkil bir yoldan, yöntemden bahsedilebilir. İşte; kapitalizm başta olmak üzere,
yaşamı tehdit eden unsurların insanları içlerine tıktıkları şişeler! -ki oraya giren bir daha oradan
çıkamayabilir - ‘Yapabileceğinden ayrı düşmüş’ insanı yutan şişeler! Yalnızca Düzen’e hizmet edilmesi
için tasarlanmış, göze görünmez hücreler olarak şişeler! Vs. vs. Bir şişenin içinden nasıl çıkılır peki?
Bize öyle görünüyor ki, ‘Arzu’ burada çıkış için bir zorunluluktur. Ama bir arzu nedir ki? Nereden gelir
ve nereye gider..? Bir arzunun ne olduğunu doğrudan söyleyemesek de, onun bir ‘Politika’ya sahip
olmakla var edilebileceğinden bahsedebiliriz. ”Önce politika vardı”(Guattari).
Şeyleri yeniden ve yeniden düşünmek.. Dünyayı yeniden düşünmek.. Çünkü Deleuze’ün dediği gibi,
korku ya da umut çare değildir; yeni silahlar bulmaya girişmek gerekir.
Emrah Şahin'in yazısı.
BaskıHazBeden - BodyPlasurePressure
Zamanın en önemli meselelerinden biri: Sistemin birçok şey üzerindeki çoklu baskısı ve ele geçirip hakimiyet kurma çabası.
Bunlardan en kişisel -bir o kadar da sosyal- olanı "bedenimiz", bütün bu baskılar karşısında kendi kişisel yolculuğunu yaparken ne kadar özgürlük alanı açabiliyor, sistemin elinden firar edebilmeyi, nefes alabilmeyi ne kadar gerçekleştirebiliyor?
Sistemin bize yüklemeyi hedeflediği, bedeni ele geçirmeye yönelik sınırlar-roller neler?
İster istemez bize nüfuz eden bu engelleri/sınırları ne kadar ihlal edebiliyor ve hazza ulaşabiliyoruz; onun bize yükledikleriyle, bedenin hazza ulaşma yolunda karşısına çıkan engellere ne kadar yenik düşüyoruz?
Bedenlerimiz ne kadar özgün kalabiliyor, ne kadar aynılaşıyor?
Baskı Haz Beden Sergisi'nden.
"Biz kimi bedenler, beden üzerine düşünüp bu sorulara cevap arıyor ve fikirlerimizi paylaşmak istiyoruz" sloganıyla, on dört sanatçı ile bu sergi, bir İstanbul LGBT Onur Haftası etkinliği olup açılışı 25 Haziran 2012 saat 19:00'da Cezayir Salon'da gerçekleşmiştir. Sergi afişi, sergiye katılan sanatçılardan Hannahlisa Kunyik tarafından tasarlanmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)